En Son Yazılar
> Ali Özgür Özkarcı Raskol’un Baltası için yazdı: “Metin Yazar’ın Sinoptik Hikâyeleri”
Metin Yazar’ı bilen bilir, Yazar’ın hikâyesi bir bakıma devrimci bir şairin trajedisine yazıldığı günlerde geçmiştir. Geçtiği yıllar malumunuz. Yazar’la ilgili boy tarifi veremiyoruz, kilo derseniz hak getire… Kumral mıydı, sarışın mıydı, esmer miydi sayın Yazar? Bunu da bilmiyoruz. Resmiyet kazanmış yalanlarda geçen Sienpiler gibi mavi pigmentli gözleri var mıydı yazarımızın? “Bundan bize ne” deyip işin...
> Erdem Tezbaşaran Raskol’un Baltası için yazdı: “Rapor”
1987 Yılının Güzünde Gizlice Ajan Olarak Sokulduğum Zihnimden Hâl ve Vaziyetler başlıklı raporum masanızın ikinci çekmecesindedir, arz ederim. Başlamadan önce, yer yer belirginleşen, coşan, hatta tavan yapan öznel üslubumu görmezden gelmenizi şahsınızdan rica edeceğim, nitekim bu insanların yanında bu kadar süre (22 yıl, 4 Ekim’de 23 olacak) kalıp da kimi zaman heyecanlanmamak, istemsiz bir coşkunluğa...
> Ozan Çınar Raskol’un Baltası için yazdı: “Şeytanla Üç Dakika”
– Bu yoğun temponuzun içinde değerli vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ederek başlamak istiyorum söze. – Ben de bu sizli bizli konuşmayı şimdiden kaldıralım diyorum. Zaten daha önce birçok kez karşılaştık. – Şimdi, neticede bir görevi yerine getiriyorsun. İnsanları göz önünde bulundurduğunda zorlandığın söylenebilir mi? – Her işin zor bir yanı var ama insanlarla biraz daha...
> Cengiz Bulut Raskol’un Baltası için yazdı: “Kapı Aralığı”
Acı kaybın* iki gün sonrası. Taşra şehrine jazz grubu geliyor. Kaybın etkileri zaman tünelinden sarmal şeklinde akarken konser haberini alıyorum. Zaman tüneli enteresan bir yer. Aşağıya doğru akış engellenemese de yanlara doğru kaçaklar oluyor. Yarıklardan sızan vicdan rahatlatma çabaları akışın dengesini bozuyor. Sarmal demem o yüzden. Nuri telefonun diğer ucundan konserin bir saate başlayacağını söylüyor,...
> Osman Çakmakçı Raskol’un Baltası için yazdı: “Tanrı’nın Oyuncakları”
Hayat Tanrı’nın gördüğü bir rüyadır. Tanrı’nın rüya görmediği anlarda ölüyüz. Tanrı, bir otomat gibi bizi kurar, ama sonra ne yapacağımıza, nereye gideceğimize karışmaz. Demek “büyük patlama” kurulan bir otomatın Tanrı tarafından serbest bırakıldığı ve harekete geçtiği andır. Bu andan sonra kendi ölümümüzü, yolculuğumuzu aşarak, sonu da doldurarak, Tanrı’dan bağımsız, onun oyuncakları misali deviniriz. Kaderimiz, kendi...
> Ozan Can Özübal Raskol’un Baltası için yazdı: “Tarlaların Sonunda”
“Eğer ruh kirlenirse, şarkılar da kirlenir.” (Grönland halk şarkısı) “Farklı iksirler oluşturmak mümkündür Celal. Yalan ile tesadüf birleştiğinde utanç ortaya çıkar. Tesadüf ile yanlış anlama birleştiğinde özür ortaya çıkar. Yalanla yanlış anlama sonucunda kavga çıkarken, gurur ve ümitsizlik yalnızlığı ortaya getirir. Tıpkı benim şimdi olduğum gibi. Yalnızlık ve yalan paranoyaklığı tetiklerken öte yandan...
> Ahmet İnce Raskol’un Baltası için yazdı: “Bazukacı”
Uzman Jandarma Çavuş Şahin Tunabey mesleğinin onuncu yılında çile doldururken, artık bir şeyleri sorgulamak bir tarafa, “savaş” açmanın vakti geldiğini muhasebe ediyordu. Öne sürüldüğü çatışmaların birçoğunda silah arkadaşlarının ölümlerine, kol bacak kopmalarına, ağır yaralanmalara, kucağında can vermelere şahit olmuştu. Bunların hepsinden yara almadan kurtulmuştu fakat psikolojisi, artık normal bir insanın fersah fersah ötesindeydi. Kendisi bile...
> Ferhat Özkan Raskol’un Baltası için yazdı: “GMT +3”
Uzun dönem er Eftal F., yaz saati uygulamasına geçilecek o pazar gününü altmış dakika daha az yaşayacağına sevinir gibi oldu, ama birkaç ay sonra saatler geri alındığında sırtında yine hışırtılı kamuflajın olacağını düşününce sağa sola küfretmeye devam etti. (Gece nöbeti “üç-beş”e denk gelen “devre”sinden başlayarak…) Yirmi beş yıllık cezasının ilk günlerini Afyon Cezaevi’nde geçiren Yaşar...
> Orhan Duru’nun hiç yayımlanmamış bir hikâyesi: “At Pırıl Pırıl”
Kimse derdini anlatamıyor. Bu anlayışsızlık karşısında ne yapacağımı bilemiyorum. Öğleden sonra 14.00-16.00 arasında uyumak istiyorum. Yavaşlıyorum ve gevşiyorum. Şişman bir kıza bakıyorum sürekli. Bakmak yetmiyor. Destek gerekiyor. Bu da gevşetiyor ve gerginliği gideriyor. Ben de bu yeni öykü ve ulaştırım sisteminin içine giriyorum. Kendimi uyku modu dışına çıkarmak istiyorum. Oturduğum yerde yavaşça gevşiyor, uyukluyorum. Sıkılıyorum....
> kitaponerisi.com: “[Logosoloji’nin] gizli kahramanı girdaplar.”
“Sanıyorum amacıma ulaştım. O günden beri konuşamıyorum. Düşürdüğüm bardak bile kırılırken ses çıkarmıyor.” Gandi haftada bir gün sessizlik orucuna girermiş. Sanırım Platon (ya da eski deyişle Eflatun) da bir saat sessizlik orucu tutarmış günde veya haftada, bilemiyorum. Yukarıdaki cümleyi söyleyen öykü kahramanı da başka bir sessizlik içine giriyor. Düzenli gürültü diyebileceğimiz müzik girdabına boğazına dek girmiş biri....
> Logosoloji ve Mazgalların Altında’yı hâlâ okumadıysanız, okumak için iyi bir başlangıç: Ferhat Özkan – Ozan Çınar söyleşisi.
Ferhat Özkan: Azrail ile Üç Dakika öykün şöyle başlıyor: “- Öncelikle konuşma talebimi kabul ettiğiniz için teşekkür etmek isterim. Değerli vaktinizi boşa harcamak istemiyorum. Kabul ederseniz hemen sorulara geçelim. – Tabii, başlayalım.” Biz de konuşmaya buradan başlayabiliriz belki. Bir söyleşi diyaloglarından oluşan bu öykündeki ikinci soruysa şöyle: “Ölmeden önce son sözleri ne oluyor?”...
> Ozan Ezgi Berberoğlu: “Ahmet İnce ilk romanı Yücelme’yle topluma dair güncel gerçekleri sorgularken yer yer gerilimin yükseldiği psikolojik bir yolculuğa davet ediyor okurları.”
İnsanları bir araya getiren ve öyle kalmalarını sağlayan yüzlerce itki vardır. Bazen sevgi, bazense karşılıklı çıkar beklentisi bu buluşmanın temelinde yatar. Kadri Maraz ile Veli Ventura’yı (VV) bir arada tutan şey ise bambaşka: Cehaletin ve lümpenliğin saygın rezaletine, basit kirli kültürüne karşı, sıradışılığın lanetlenmişliğiyle bastırılan intikam alma içgüdüsü. İşte bu içgüdü bitmek bilmez bir biçimde...