BABA – OĞUL / I
Baba, bu ne biçim hava, göz gözü görmüyor.
Filizkıran fırtınası oğlum, hep böyle olur.
Peki, yarın hava açar mı baba?
Sanmıyorum oğlum.
Peki, öbür gün, daha öbürsü gün, güneş çıkar mı?
Çıkar oğlum, ama öyle yakınlarda değil.
Peki, ben görür müyüm?
Umarım görürsün oğlum.
Bir soru sordum diye ağlama be babacım.
BABA – OĞUL / II
İnsanları seviyor musun babacığım?
Hangi insanları?
Tüm insanları.
Tüm insanları nasıl seveyim oğulcuğum?
Baba, neden bizim sokaklarda gülen insanlar yok?
Bizler gülmeyi bilmeyiz oğlum.
Ama neden?
Kim bilir, belki yüzyıllardır ağladığımız için.
Babacığım, sen bizleri seviyor musun?
Seviyorum oğulcuğum.
Peki komşularımızı?
Bilmiyorum yavrum.
Kedimizi çok seviyorsun, değil mi?
Evet, kokoşko.
Peki, yurdunu… yurdunu seviyor musun babacığım?
Yurt sevilmez mi oğlum?
Az mı, çok mu?
Çok, hem de pek çok.
Halkını, babacığım, halkını da o kadar seviyor
musun?
En çok onu seviyorum, sorgucu deyyus.
Peki hiç sevmediğin biri, bir şey yok mu senin?
Var. Ben kendimi sevmiyorum. Kendimi. Anladın
mı?
Niye ki?
Sana hep böyle yalan söyleyip durduğum için.