yucelmeBazı romanlar vardır, sayfalarındaki dünyada yazarla kahraman özdeşleşir; anlatılanlar, hayatın ortasından, yaşanmışlıklardan beslenerek yeni bir gerçeklikte buluşur; okudukça hayatla edebiyatın birlikteliğinden doğan estetik hazlar ruhumuzun en derin noktalarına ulaşır. Yücelme, tam anlamıyla böyle bir roman. Yazarın ilk romanı olmasının yanı sıra, kalpten yazılmış; sahiciliği, içtenliği her satırında hissedilen özgün ve sıra dışı bir yapıt.

Yücelme’nin yazarı Ahmet İnce, 1986 Şanlıurfa doğumlu. Harran Üniversitesi MYO ve Açıköğretim İşletme Fakültesinde okumuş; ancak öğrenimini tamamlayamamış. Hayatı erkenden ve yakından tanımış; kaynakçılık, bilgisayar tamirciliği, seyyar satıcılık, kasiyerlik, bakkallık, kuryelik gibi işlerde çalışmış.

Yaşanmışlıktan süzülen derin bir kavrayış, duyuş ve yorum gücü, Yücelme’de kendini hissettiriyor. İnsanın, okudukları ve yaşadıklarının toplamı olduğu gerçeğini dikkate alırsak, bir yazarı besleyen iki ana atardamarın; hayat ve kitaplar olduğu sonucuna ulaşırız. Ne kadar genç olursa olsun bir yazar hayatın odak noktasından geliyorsa; doğup büyüdüğü dar muhafazakâr çevrelerin çelişkilerine yakından tanık olmuşsa; yoksul mahallelerde hayata tutunmaya çabalayan insanların sıradan ve dümdüz yaşantılarına için için öfke duyuyorsa ve tüm bunların sistemden kaynaklandığının bilincine ulaşmışsa, elbette sahiciliğinden kuşku duyamayacağımız ve içimiz kanayarak okuyacağımız Yücelme’yi içtenlikle kaleme alacaktı.

Ahmet İnce, romanını, uzun dönem askerliği sırasında nizamiyede bilgisayar başında yazmaya çalışırken, aynı alayda askerlik yapan editör Burak Fidan tarafından keşfedilir. Bazı sorunları nedeniyle sık sık Rehberlik Danışma Servisine giden Ahmet İnce, yazmakta olduğu romanı Burak Fidan’la paylaşır. Suç ve Ceza’dan başka hiçbir edebi eser okumadığını; kendini bu romanın kahramanı Raskolnikov gibi hissettiğini söyleyen genç, hem kendi sorunlarından hem de sorgulayıcı, irdeleyici yaklaşımından dolayı sürekli toplum dışında kalmayı yeğlediğini dile getirir. “Bana yardım edin” der, “bu gidişle ya bir yazar olacağım ya da bir katil!” Elbette, gencin asıl söylemek istediği; toplumun onu fark etmesi, onun yaşıyor olduğunu görmesidir. “Yazmazsam deli olacaktım.” diyen Sait Faik’teki heyecanın daha başka bir şeklidir bu. Burak Fidan, onun yazar olma hevesindeki şiddetten çok etkilenir. Böylece; gün gelir, bilgisayarın sanal harflerinde sesini gizleyen roman, gerçek bir kitap halinde ve Yücelme adıyla yayımlanarak okurla buluşur.

Yücelme’de hayatın, sokağın, yoksulluğun, şiddetin acımasız sesine kulak veriyor; işsiz, yalnız, mutsuz, huzursuz yaşayan; içinde sisteme, topluma, hayata ve tüm insanlara karşı derin öfke biriktiren bir gencin trajedisi üzerinden farklı çevreleri yakından tanıma olanağı buluyoruz. Romanın başkahramanı Kadri Maraz, iç dünyası karmakarışık, ruhsal sorunlarındaki düğümü çözemeyen; ancak, toplumun dayattığı ve bireyin özgürlük alanını sınırlayan her şeyi sorgulayan, zeki, sıra dışı bir genç olarak Dostoyevski kahramanlarının yanı sıra, sistem dışında kalıp “sürüye” dâhil olmayan Yusuf Atılgan karakterlerine de oldukça yakın duruyor. İçindeki öfke, hınç ve nefret, gencin patolojik ruh dünyasında çoğalarak, onu korkunç bir şiddetin, hastalıklı bir görev bilincinin, inanılmaz bir seri katilliğin pençesine düşürüyor. Bu noktadan sonra roman polisiye bir kurguya bürünüyor; soluk soluğa okunan, akıcı, heyecan dolu sayfalar içinde Kadri Maraz ile birlikte yol alıyoruz.

Ahmet İnce, roman tekniğinde oldukça başarılı görünüyor; farklı bakış açılarına ve değişik anlatım biçimlerine yer vererek romanı tekdüze, alışılagelen polisiye kurgudan kurtarıyor. Yazarın, içselleşmiş yoğun psikoloji bilgisini roman kişilerinin dünyasını oluşturmada değerlendirdiği, iç konuşmalar yoluyla insanın ruhsal labirentlerine açıldığı dikkati çekiyor.

Romanda psikolojik boyutun yanı sıra felsefeye, birey-toplum ilişkisinin sancılı ve kırılmalı noktalarına, başta aile olmak üzere toplumsal kurumların eleştirisine, kadın sorununa, sıkı bir kapitalizm kritiğine yer verilmiş. Eleştiriler roman kişilerinin iç konuşmaları ya da diyalogları üzerinden gerçekleştirilmiş. Bu eleştirilerde başta Kadri Maraz’ınki olmak üzere, birçok ayrıksı ve toplum dışı karakterin sert ve acıtıcı dili kullanılmış.

Yücelme’de suç ve cezanın ne olduğu masaya yatırılıyor; toplumun çifte standartlı bakış açısı, yalancı, ikiyüzlü ahlak ve erdem anlayışı sorgulanıyor. Pisliğin, kirliliğin, kötülüğün, yoksulluğun, şiddetin temeldeki nedenlerini gören kahramanımız, sistemle baş etme zorluğunun bilincinde. Yeni bir dünyayı; kötüleri, akılsız ve cahilleri öldürüp yok ederek kuracağı yanılsaması içinde hareket ediyor. Onun patolojik ütopyasının adı; yücelme. Kadri Maraz, sistemin kirliliği içinde birilerine basamak olarak, birilerini basamak yaparak, düşük ücrete onursuzca boyun eğerek yükselmeyi reddediyor; “yükselme” yerine “yücelme”yi hedefliyor. Ancak, yücelme için seçtiği şiddet yönteminin yanlışlığı, seri katilliğe doğru gidişi, insanı ürperten ve kanını donduran sahnelerde su yüzüne çıkıyor. Kadri Maraz, hasta bir genç portresi çiziyor; içinde çoğalan hınç duygusunu, korkunç şiddet patlamalarıyla dışa vurduğuna sıklıkla tanık oluyoruz.

Kadri Maraz’da kişilik bölünmesi ve sanrılar vardır. Onun, bazen ses bazen de görüntü biçimindeki sanrısı Veli Ventura’dır. Şiddeti, kötülüğü, cinayetleri Veli Ventura (VV) Kadri’nin kulağına fısıldar. Olaylar ilerledikçe Kadri, VV’nin kendisini terk ettiğini düşünür. Cinayetlere azmettirenin ve yücelme düşüncesiyle beynini yıkayanın VV olduğunu söyler. Kadri’nin hastalıklı ruh ve düşünce dünyasında var edip yaşattığı VV; tıpkı Olric, Bay Hyde gibi bir “öteki”dir; persona’nın gölge’sidir; asıl kişiliğin yarattığı bir alt benliktir. VV’nin konuşmaları aracılığıyla Kadri’nin içindeki karanlık labirentlerde cesurca dolaşma olanağı buluruz.

Muhafazakâr ve dindar bir ailede yetişen, hiçbir kadına el sürmemiş olan ve cinsel sorunlar karmaşasında kıvranan Kadri Maraz, öldürmeye niyetlendiği hayat kadını Sevil’in söyledikleri karşısında büyük bir sarsıntı geçirir; kendi gerçeğiyle yüzleşir. Sevil, hiç kimsenin ölümüne hangi amaçla olursa olsun kendisinin karar veremeyeceğini; onun bir kahraman değil, gerçek bir katil olduğunu haykırır yüzüne.

Kaybedenlerin, dışlanmışların, kenar adamlarının, kıyıdakilerin, açların, sefillerin, varoşlardakilerin; suç, şiddet, kötülük sarmalındaki karanlık dünyasına sert bir dilin, heyecanlı bir kurgunun, derin bir psikolojinin sunduğu olanaklarla açılan Yücelme, vicdan kapılarını açan bir roman: Kayıp bir gencin toplumda fark edilme ve var olduğunu kanıtlama çabası ve bu çabanın iç sızlatan beyhudeliği…

Urfa-İstanbul arasında gidip gelen romanda, Raskolnikov’a açık göndermeli satırlar, suç, suçlu, ceza kavramlarının değişmediğinin, evrensel insan gerçeğinin hep aynı kaldığının altını çiziyor.

Yücelme, insan gerçeğinin en karanlık, kötücül ve sert yönlerini, birey-toplum sarmalında dillendiren, bizi insan ve toplum üzerine bir kez daha düşündüren sıkı bir roman.

 

İstanbul Art News, Eylül 2013.

Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on TumblrPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedInPrint this pageEmail this to someone