Orhan Duru “Niye az roman?” diye sorup, yanıtlıyor “Hiiiç. Belki de güncel yaşamımızda içine düştüğümüz saçmalıkları yazıda da yürütmek istiyoruz. Ve bu yaptığımızın klasik romanla bir bağlantısı olduğunu düşünüyoruz.” “Az” tanımının lokantalardaki anlamını da açıklıyor: “…çoğunlukla ucuz olsun diye az pilav ve az kuru yerdik. Böylece yarı fiyatına bir öğün yemeği çıkarırdık.”
Orhan Duru’nun yazdıklarını anlatabilmek için onun dilini de açıklamak gerekli. Orhan Duru, Evliya Çelebi, Mercimek Ahmet benzeri Osmanlı yazarlarının Türkçe cambazlıklarını, (gramerle oynamayı da deneyerek) anlatımının temeli olan dilini değiştirmiştir. Bu değişimi yansılayan genç yazarlardan biri kendi yazdıklarına “yoksulların dili” gibi parlak bir ad vererek üstelik Nâzım Hikmet dışında hiç Türk yazarı okumadığını yineleyerek Orhan Duru’nun diliyle akrabalığını gizlemiştir.
Orhan Duru, en ciddi sandığımız sorunlara bile devrik cümleler, sözcüklerin uyak ve anlam çağrışımından doğan, ilk anda saçma sayılabilecek, mizah etkisi yapan tekerleme cümleleriyle hince yaklaştı. Bu cümlelerin geleneksel seyirlik sanatlarımız Ortaoyunu ve Karagöz “muhavere”leri, masal tekerlemeleri ve döşemeleriyle akrabalığı okurun benimsemesini kolaylaştırdı… Orhan Duru, kendi kurduğu bu dille anlattı öykülerini. Dilinin oynaklığı ona öykülerinde de mantık sıçramaları olanağı veriyordu. Aynı olanağı romanında da kullanıyor.